Home

Tahir Elçi cinayetinde dijital modelleme sayesinde yeni bulgulara ulaşıldı

Londra Üniversitesi bünyesindeki araştırma merkezi Forensic Architecture’ın olaya dair hazırladığı bağımsız rapor şüpheli olarak değerlendirilmesi gereken kişilere işaret ediyor.

Forensic Architecture
8 February 2019

28 Kasım 2015 tarihinde, Diyarbakır Barosu Başkanı ve önde gelen insan hakları savunucusu Tahir Elçi, Diyarbakır’ın tarihi semti Sur’da yaptığı bir basın açıklaması sırasında vurularak öldürüldü.

Basın açıklamasında Elçi, Sur’da PKK bağlantılı gruplar ile devlet güvenlik güçleri arasında başlayan çatışmalara son verilmesini talep etmişti. Ölümünü izleyen birkaç aylık süreçte yoğunlaşan çatışmalar, Diyarbakır’ın tarihi semtinin büyük hasara uğraması, yüzlerce sivilin ölümü ve binlerce kişinin yerinden edilmesiyle sonuçlandı.

Dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu aynı gün yaptığı açıklamada olayın “mutlak surette aydınlatılacağını” taahhüt etti. Fakat şimdiye kadarki süreçte Başbakan’ın sözü tutulmadı ve soruşturma dosyasında hiç kimse şüpheli sıfatıyla yer almadı. Resmi soruşturma sürecinin etkisiz yürümesi sebebiyle Diyarbakır Barosu 2016’da Forensic Architecture’dan (FA) olaya dair ellerindeki delilleri bağımsız bir şekilde incelemesini talep etti.

Araştırmamız, bu vakada şüpheli olarak değerlendirilmesi gereken kişileri belirlemiştir. Bulgularımız yetkililerin Elçi cinayetine dair soruşturmayı etkili bir şekilde yeniden ele alması gereğine vurgu yapmaktadır. Diyarbakır Barosu, Forensic Architecture’ın araştırmasının sonuçlarını 14 Aralık 2018 günü Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığı’na sunmuştur.

Araştırmamızın videosunu yukarıda tam olarak izleyebilir, kullandığımız yöntemlerin detayını buradan okuyabilir, ya da cinayete ve araştırmamızın içeriğine dair bu yazıyı okumaya devam edebilirsiniz.

Basın açıklaması

Barış sürecinin tıkanmasıyla birlikte çatışmalar yeniden başlamış, 2015 yılının sonlarına doğru patlak veren “şehir savaşları” Diyarbakır’ın Sur semtini de yoğunlaşan çatışmanın sahnesi haline getirmişti. PKK’nin silahlı gençlik kanadı YDG-H’nin semtte kazdığı hendekler Şeyh Mutahhar Camii’nin “Dört Ayaklı Minaresi”nin yakınında yer alıyordu. 16. yüzyıldan kalma cami ve kentin en ünlü tarihi anıtlarından olan minaresi, UNESCO’nun Dünya Mirası listesinde yer alan surlar için “tampon bölgesi” olarak belirlenen alanda bulunmaktadır.

Elçi’nin öldürülmesinden üç gün önce, 25 Kasım 2015 tarihinde minarenin ayakları YDG-H militanları ile güvenlik güçleri arasında yaşanan çatışmada zarar görmüştü. Ertesi gün Elçi, mermi delikleri ile yaralanmış minarenin fotoğraflarını Twitter’da yayınladı ve “minarenin ayaklarına silahli  suikast” yapıldığını yazdı.

Diyarbakır'ın simgelerinden Dört Ayaklı Minarenin ayaklarına silahlı SUIKAST... pic.twitter.com/0SJVF1NFz8

— Tahir Elçi (@tahirelci) 26 November 2015

28 Kasım tarihinde Elçi, Yenikapı Sokak’ta bulunan Dört Ayaklı Minare’nin önünde bir basın açıklaması düzenleyerek tarihi bölgedeki silahlı çatışmalara bir an önce son verilmesi çağrısı yaptı.

Basın açıklamasının sonlarına doğru yakınlarda, Elçi’nin ölümüne yol açacak başka bir olay vuku bulmaktaydı. Yenikapı Sokak’ın bitişiğindeki Gazi Caddesi’nde, iki YDG-H militanı, içinde bulundukları taksiye yaklaşan iki polis memurunu vurarak öldürdü. Ardından aracı terk edip olay yerinden koşarak hendeklere yöneldiler.   

 

Koşan iki militanın güzergahı Yenikapı Sokak’tan, yani doğrudan minarenin bulunduğu ve basın açıklamasının gerçekleştiği yerden geçiyordu. Olay yerine yaklaştıklarında, basın açıklaması sırasında orada bulunan en az beş polis memuru militanlara ateş açtı.  Dokuz saniyeden biraz uzun bir zaman dilimi içinde kırk el ateş edildi. 

 

Yenikapı Sokak’taki çatışma tek bir ölümle sonuçlandı: Elçi, minarenin ayaklarında cansız yatıyordu, ensesinden tek bir kurşunla vurulmuştu. 

Ölüm tehditleri

İnfaz tarzı vurulması Elçi’nin bir suikaste hedef olduğu şüphesinin kamuoyunda yaygın olmasına yol açmıştır. Önceki haftalarda Tahir Elçi’nin çok sayıda ölüm tehdidine hedef olduğu biliniyordu.

Tehditler, Elçi’nin CNN Türk kanalındaki bir tartışma programında yaptığı “PKK bir terör örgütü değildir” açıklamasını takip etmişti. 

Elçi, barışın sağlanması için, gerçekleştirdiği terör eylemlerine rağmen PKK’nin her şeyden önce siyasal talepleri ve toplumda ciddi bir desteği olan bir hareket olarak değerlendirilmesi gerektiğini savunuyordu.

İki hafta sonra, canlı yayındaki yorumlarını gazeteci Yvo Fitzherbert’e açıkladı. Ölümünden sonra yayınlanan röportajında şunları söylemişti: “Ben PKK’yi desteklediğim için söylemedim. Aksine pek çok Kürdün gözündeki meşruiyetleriyle ilgili bir gerçeği belirtmek istedim.”

Canlı yayındaki açıklamasından bir hafta sonra Elçi hakkında yakalama kararı verildi, gözaltına alındı, adli kontrol şartı ve yurtdışına çıkış yasağıyla serbest bırakıldı. Ardından terör örgütü propagandası yapmak suçundan yedi buçuk yıl hapis istemiyle hakkında iddianame hazırlandı. Diyarbakır Barosu yetkilileri “düşüncenin açıklanmasının suç sayılması”nın kaygı verici olduğunu açıkladı ve Elçi’nin yanında durmaları için avukatlara, siyasetçilere ve gazetecilere çağrıda bulundu.

“Faili meçhul”

Aldığı tehditler ve maruz kaldığı yargısal taciz, Tahir Elçi’nin siyasi bir cinayete kurban gittiği şüphesini doğurmuştur. Örneğin olayın hemen ardından araştırmacı gazeteci Ahmet Şık twitter hesabında “Tahir Elçi’yi tutuklamak yerine katletmeyi tercih ettiler” yazdı.

Gazeteci yazar Mehveş Evin, olayın kendisine 2007 yılında gerçekleşen Hrant Dink suikastini hatırlattığını yazdı. Tıpkı Elçi gibi Dink de ölümünden önce çok sayıda ölüm tehdidi almış ve yargısal tacize maruz kalmıştı.  

Başbakan Ahmet Davutoğlu, Elçi’nin öldürüldüğü gün kamuoyuna yaptığı açıklamada olayın aydınlatılacağı ve faillerin yakalanacağını taahhüt etti. Başbakan açıklamasında “Biz faili meçhullere izin vermedik, vermeyiz” ifadesini kullandı. 

Davutoğlu 1 Aralık’ta kamuoyuna yönelik ikinci bir açıklama yaptı. Bu açıklamada cinayetin siyasi saikle işlendiği fikrinden geri adım atarak, Gazi Caddesi’nde silah kullanılmamış olsaydı Elçi’nin halen hayatta olacağını ve iki militanın yanı sıra bir bütün olarak PKK’nin Elçi’nin ölümünden sorumlu olduğunu ileri sürdü.

Diyarbakır Barosu Elçi’nin ölümünün birinci yıldönümünde yaptığı açıklamada başkanlarının öldürülmesinin “faili meçhul” bırakılmasına izin vermeyeceğini ifade etti.

Resmi soruşturma süreci

Olaydan kısa bir süre sonra dönemin Adalet Bakanı Bekir Bozdağ basın açıklamasında, olay yeri incelemesi ve diğer delillerin toplanmasının büyük bir titizlik içerisinde yürütüldüğüne dair güvence verdi. Ancak resmi soruşturma başladığı andan itibaren eleştirilere hedef oldu. Uluslararası Af Örgütü’nün Türkiye Araştırmacısı 30 Kasım’da, yürütülen soruşturmanın şimdiden cinayetin üzerini kapatmaya yönelik olduğunu yazdı. Halkların Demokratik Partisi (HDP) Tahir Elçi’nin öldürülmesinde yargının cezasızlığa giden yolu adım adım örmekte olduğunu ileri sürdü.

Soruşturmanın akıbeti endişeleri gidermektense artırdı. Diyarbakır Barosu’nun resmi raporlara dair bağımsız görüş aldığı Adli Tıp Uzmanı Dr. Ümit Biçer, otopsi öncesi atış mesafesini belirlemek için herhangi bir örnekleme yapılmadığını ve Elçi’nin vücudundan atış artıkları için herhangi bir örnek alınmadığını tespit etti.

Elçi’nin öldürüldüğü gün yetkililer bölgede süren çatışmalar nedeniyle suç mahallini emniyet altına almayı ve gerekli inceleme çalışmalarını yapmayı başaramadı. İnceleme ekibi iki gün sonra olay yerine dönüp delil toplamaya başladı, fakat güvenlik endişesiyle çalışma yarıda bırakıldı. 1 Aralık'ta yaptığı açıklamada Davutoğlu, olay yerini güvence altına alma ve incelemekteki başarısızlıktan PKK’yi sorumlu tuttu.   

Geri çekilmeden önce, olay yeri inceleme ekibi önceden tanımlanmış ve toplanmak üzere işaretlenmiş 43 parça delil topladı. Elçi'nin öldürüldüğü minarenin hemen etrafındaki bölgede işaretlenmiş olan diğer kırk parça delil ise toplanmadı.

Günler sonra, Aralık ayının ilk günlerinde çekilen fotoğraflar, halkın suç mahallinde dolaştığını ve orada bırakılmış olan delil parçalarını topladıklarını gösteriyor. 4 Aralık günü, soruşturmanın erken aşamalarından kaygı duyan Diyarbakır Barosu, Diyarbakır Adliyesi önünde bugüne kadar sürdürdükleri haftalık basın açıklaması ve oturma eylemlerini başlattı.

Elçi’yi öldüren mermi çekirdeği büyük ihtimalle olay yerinde toplanmayan delil parçaları arasında yer alıyordu. Öldürücü atışın kimin silahından çıktığının kesin olarak tespit edilmesini sağlayacak mermi çekirdeği hiçbir zaman bulunamadı. Elçi’nin ölümünden ancak dört ay sonra, Mart 2016’da yetkililer iki günlük bir olay yeri incelemesi gerçekleştirdi.

Olay sırasında Elçi’nin bulunduğu yöne doğru ateş ettikleri video kayıtlarında açıkça görülen polis memurları hiçbir zaman şüpheli sıfatıyla sorgulanmadı, sadece tanık olarak beyanları alındı.

Diyarbakır Barosu, 2016 yılında ellerinde bulunan delilleri incelemek için Forensic Architecture’ı  görevlendirdi. Değerlendirdiğimiz deliller arasında tanık ifadeleri, video görüntüleri, olay yeri incelemesi fotoğraf ve malzemeleri ile resmi ve bağımsız raporlar yer almaktadır.

Görevimiz, Elçi’nin ölümüne yol açan karmaşa anını çözümlemekti. Kaç atış yapıldı? Hangisinin ölüme sebep olan atış olduğunu belirlemek mümkün mü? Ölümcül atışı kim yapmış olabilir? Bu soruları mümkün olduğunca cevapladığımız ve bir dizi olası faili tespit ettiğimiz araştırmamız sonucu resmi makamların soruşturmayı etkili bir biçimde yeniden ele alacağını ümit ediyoruz.

Videoların eşzamanlı hale getirilmesi

Diyarbakır Barosu’nun bizimle paylaştığı deliller arasında Elçi’nin öldürüldüğü zaman dilimini kaydeden dört video çekimi vardır. Bunlardan üçü muhabirler, biri ise polis tarafından çekilmiştir. Olay başladığında bütün kameralar koşarak yaklaşan militanlara dönmüştür, dolayısıyla kameraların hiçbiri öldürüldüğü anda Tahir Elçi’yi çekmemiştir. 

Olay sırasında yapılan her hareketin mümkün olan en çok açıdan yakın analizini yapabilmemiz için çekimleri birbiriyle eşzamanlı hale getirdik. Bunun için ilk olarak çekimlerin ses profillerini karşılaştırdık, sonra birden fazla çekimde görülen insanların ve hayvanların hareketlerini temel aldık.

Araştırmaya konu olan zaman aralığı

Çekimlerin hiçbiri Elçi'nin vurulduğu anı tam olarak yakalayamadığından, o anda ne olduğu sorusunu başka yöntemlerle cevaplamaya çalıştık.

En başta “araştırmanın zaman aralığı” olarak adlandırdığımız süreyi belirledik: Elçi’nin hayattayken görüldüğü son an ile yerdeki bedeninin görüldüğü ilk video karesi arasındaki süre 16 saniyeden biraz uzundur.

İncelediğimiz videolarda her bir saniyelik çekim 25 kareden, yani 25 durağan görüntüden oluşmaktadır. Çekimleri kare kare inceleyeceğimiz için araştırmanın zaman aralığındaki anları adlandırmak için “saniye:kare” formatını kullandık. Örneğin “3:13” araştırmamız bağlamında 3 saniye ve 13 kare anlamına gelmektedir. 

Dört kamera tarafından kaydedilen son silah atışları ile Elçi’nin bedeninin yerde göründüğü ilk kare arasında yaklaşık 7 saniye vardır. Dolayısıyla bu 7 saniyeyi araştırmamızın dışında bırakmamız mümkündür ve araştırmamıza konu olan, Elçi’nin öldürüldüğü zaman dilimi 9 saniye ve 10 karelik (9:10) bir süreye daralmıştır.  

Kaç silah atışı yapıldı

Zaman aralığını belirlemenin ardından, görülebilen ve duyulabilen her atışı saydık ve yapıldığı anı tespit ettik. 9 saniye 10 karelik zaman diliminde toplam 40 atış yapılmıştı. 

Çekimlerde görülmesi mümkün ise atışı kimin yaptığını ve hangi yöne doğru yapıldığını kaydettik. Ayrıca merminin çarpma etkisini görebildiğimiz durumlarda bu bilgiyi not ettik.

Araştırmanın zaman aralığındaki 40 atıştan 26’sının polis memurları tarafından yapıldığını tespit ettik. Geri kalan atışların ise sadece sesleri duyulmaktadır, kimin tarafından yapıldığını ilk etapta tespit etmek mümkün değildir. 

Olay Yerinin Modellenmesi

Araştırmanın zaman aralığındaki atışlardan 14’ü, dört kameranın hiçbiri tarafından görsel olarak kaydedilmemişti. Atışların kimler tarafından ya da hangi yöne doğru yapıldığı net değildi. Bu 14 atışı “görülmeyen” atışlar olarak adlandırdık. 

Elçi’nin öldürüldüğü kritik anda dört kameranın kadrajının dışında neyin vuku bulduğunu daha iyi anlamak için olay yerinin üç boyutlu bir dijital modelini oluşturduk. Modelin içine dört kameramanı, polis memurlarını ve YDG-H militanlarını yerleştirdik. 

Bu modeli kullanarak, olay yerinde hareketlerini gördüğümüz kişilerin güzergahlarını, kameraların hareketlerini ve kadraj alanlarını tam olarak yeniden canlandırdık. En önemlisi, atışların çoğunun hattını yaklaşık olarak tespit ettik. 

Olaydan sonra çekilen bir fotoğraf, Elçi’nin yerdeki bedeninin pozisyonunu belirlememizi sağladı. Adli Tıp Uzmanı Dr. Ümit Biçer, ölüme sebep olan atışın Yenikapı Sokak üzerinde batıdan doğuya doğru ateşlendiğini ve vurulduğu anda Elçi'nin cesedinin bulunduğu yerden en fazla bir metre kadar geride ayakta olmasının mümkün olduğunu öne sürmüştür.

Bu bilgilere dayanarak, Elçi'nin vurulduğu anda ayakta bulunması mümkün olan alanı belirledik.

body position image.png
body position model.png

Forensic Architecture Elçi’nin bedeninin yerdeki konumuna ve bağımsız adli tıp uzmanının görüşüne dayanarak Elçi’nin vurulduğu anda ayakta bulunması mümkün olan alanı belirledi. (Forensic Architecture)

Bu tespitle birlikte araştırmamızda Kamera 2 olarak belirtilen çekimi analiz ederek araştırmanın zaman aralığını daha da daralttık. Zaman aralığımızın sonunda Kamera 2, o süre içinde vurulmuş olsaydı Elçi’nin düşüşünün görülebileceği, minarenin ayaklarının arasındaki alanı çekiyor. Fakat Elçi’nin düşüşü burada kadraja girmiyor. Dolayısıyla bu çekim yapılmadan önce vurulmuş olmalıdır, bu da son silah atışının duyulmasından yaklaşık iki saniye öncesindedir. 

Böylece araştırmamızın zaman aralığını 9 saniye 10 kareden, 7 saniye 12 kareye daraltmamız mümkündür. Sonuç olarak analiz ettiğimiz 40 atıştan 10’u elendi, “görülmeyen” atışların sayısı ise 14’ten 13’e indi. 

Tahir Elçi’yi vuran atışı militanlardan biri yapmış olabilir mi?

Olay günü, Anadolu Ajansı aceleci davranarak militanları suçladı. İngiltere’de Channel 4 ilk olarak “silahlı saldırganlar basın açıklamasını hedef aldı” ve “polis Elçi’nin ölümünü engelleyemedi” şeklinde bir haber yayınladı.

Ancak 28 Kasım 2015 tarihli video çekimlerinde, Gazi Caddesi’nden Yenikapı Sokak’a giren militanların o sırada sokakta sürmekte olan basın açıklamasından haberdar olduklarına dair herhangi bir veri yoktur.

Basında çıkan haberlere göre o gün, sonradan kimlikleri Mahsun Gürkan ve Uğur Yakışır olarak belirlenen ikili, önceki gün çatışmada ölen kuzenleri Süleyman Yakışır’ın cenaze töreninden dönüyorlardı. Bu sırada polis tarafından takip ediliyorlardı. Bindikleri taksi Gazi caddesine ulaştığında araca yaklaşan polis memurlarına ateş edip öldürdüler. Aracı terk ederek Yenikapı Sokak’ın ilerisindeki hendeklere doğru kaçmaya başladılar, böylece basın açıklamasının ortasına düştüler.  

Araştırmamızın bir sonraki aşamasında, görülmeyen 13 atıştan herhangi birinin (“Koşan 1” olarak adlandırdığımız) Gürkan ya da (“Koşan 2” olarak adlandırdığımız) Yakışır tarafından yapılmış olup olamayacağını inceledik.

“Görülmeyen” atışların duyulduğu anlarda iki militanın hareketlerini, beden pozisyonlarını ve silahlarını nasıl tuttuklarını mercek altına aldık.  

Yaptığımız bu analiz sonucu, militanların ikisinin de Elçi'yi öldüren atışı yapmış olamayacaklarını neredeyse kesin olarak tespit ettik. Elçi’nin vurulduğu zaman diliminin büyük bir kısmında Gürkan açık bir şekilde silahını namlusundan tutuyor, dolayısıyla ateş etmiş olması mümkün değil. Yakışır ise araştırmanın zaman aralığı içinde silahını Elçi'nin yönüne doğrultmuyor ve zaman aralığının sonuna doğru silahını polislere doğru fırlatıyor.  

Gürkan ve Yakışır’ın mensup olduğu YDG-H, olaya ilişkin Aralık 2015’te yaptığı açıklamada “kameralara yansıdığı üzere burada güçlerimiz tarafından hiç bir mermi sıkılmamış, bu arkadaşlarımız sadece alandan hızlıca çıkmaya çalışmışlardır” ifadelerini kullandı.

Gerçekte Yenikapı Sokak’ta Yakışır en az bir kez ateş etmiş olmalı. Polis ifadesine göre Yakışır, araştırmamızda Polis Memuru A olarak adlandırdığımız polis memuruna ateş ederek alt karın bölgesinden yaraladı. Mevcut video çekimlerinde Yakışır’ın yaptığı herhangi bir atış net olarak görülmese de, Yakışır yanından geçtikten sonra Polis Memuru A’nın vurulmuşçasına yere doğru düştüğü görülüyor.

Yaklaşık bir yıl sonra Yakışır’ın kendisi Yenikapı Sokak’taki polis memuruna ateş ettiğini verdiği bir röportajda teyit etti. Gürkan ise basında çıkan haberlere göre Mart 2016’da güvenlik güçleri tarafından Sur’da öldürüldü.

 “Uzun namlulu silah” iddiası

O gün olay yerinde bulunan polis memurlarının altısı savcılığa verdikleri ifadelerinde, militanların basın açıklamasına doğru koştukları sırada Yenikapı Sokak’ın doğusundaki hendekler yönünden uzun namlulu silahların ateşlendiğini duyduklarını iddia ettiler.

Bu iddia doğruysa, minarenin doğusundaki hendeklerden ateş eden bilinmeyen örgüt mensupları Elçi’nin ölümünden sorumlu olabilir demektir. Mart 2016 tarihli resmi olay yeri inceleme raporunda, öldürücü atışın herhangi bir yönden gelmiş olabileceği ve herhangi bir tür silahtan ateşlenmiş olabileceği sonucuna varılmıştı. 

Polis memurlarının tanık ifadelerini dikkatle inceledik. Altı polis memurundan üçünün ifadesinde tanıkların “uzun namlulu silah” sesleri duyduklarını tarif ediş biçimleri kelimesi kelimesine aynı yazılmıştır. Ayrıca altı polisin her biri aynı kısa tanımlamayı aynı biçimde tekrarlamıştır. 

Bu tekrarlar, YDG-H üyelerine işaret etmek ya da en azından ölüme dair bir muğlaklık yaratmak yönünde koordine bir çabanın varlığını mümkün kılmaktadır. 

Polis Memuru xxx658’nin beyanı:

PO xxx658.png

Polis Memuru xxx300’ün beyanı:

PO xxx300.png

Polis Memuru xxx419’un beyanı:

PO xxx383.png

Polis Memuru xxx383’ün beyanı:

PO xxx419.png

Polis memuru: xxx979’un beyanı: 

PO xxx726.png

Polis memuru xxx726’nın beyanı:

PO xxx979.png

Bu altı polis memuru dışında ifade veren iki memur daha beyanlarında uzun namlulu silah seslerinden bahsettiler. Fakat bu iki memur seslerin militanlar olay yerinden kaçtıktan sonra geldiğini söylediler, demek ki uzun namlulu silah sesleri Elçi’nin vurulduğunu belirlediğimiz zaman aralığından sonra duyulmuş olabilir.

Elçi’yi vurmuş olabilecek 30 atıştan herhangi birinin, farklı kalibreli bir silahla veya kameradan dikkate değer ölçüde farklı bir mesafeden yapılmış olup olamayacağını belirlemek için dört çekimin ses profillerini inceledik.

Her video çekiminin ses kayıtlarından birer spektrogram oluşturduk. Spektrogram, bir kayıttaki ses frekanslarını görselleştiren bir grafiktir ve frekansların zaman içinde nasıl değiştiğini gösterir.

Screenshot 2019-02-07 at 19.34.45.png

Dört ses kaydının spektrogramları, araştırmanın zaman aralığında yapılan atışların birbiriyle tutarlı olduğunu gösteriyor. (Forensic Architecture)

İnceleme sonucu, 30 atıştan hiçbirinin diğerlerinden farklı bir ses profili üretmediğini tespit ettik. Bu ses profillerinin 17’sinin bir tabancadan çıkan atışlara ait olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla uzun menzilli bir silah sesi kayda geçmiş olsaydı, diğerlerinden önemli ölçüde farklı bir ses profiline sahip olması gerekir. 

“Uzun namlulu silah” hipotezinin doğruluğu konusunda şüphe uyandıran diğer veriler, Elçi’nin cesedinin bulunduğu yer ve bedenindeki yara ve sıyrıklardır. Dr. Biçer’in bağımsız uzman görüşüne göre, ölüme sebep olan atışın Yenikapı Sokak üzerinde batıdan doğuya doğru ateşlenmiş olması gerekir. Fakat altı polis memurunun uzun namlulu silah seslerinin geldiğini söyledikleri hendekler basın açıklamasının yapıldığı yerin doğusunda yer almaktaydı. 

Sonuç olarak, “uzun menzilli silah” hipotezinin büyük ölçüde olasılık dışı olduğunu değerlendiriyoruz.

Tahir Elçi’yi vuran atışı polis yapmış olabilir mi?

Bu noktaya kadar araştırmamız, örgüt militanlarının Elçi'yi öldüren atışı yapmış olamayacağı ve Elçi’nin Yenikapı Sokak’ın ötesindeki bir yerden uzun namlulu bir silahla yapıldığı duyulan bir atışla öldürülmediği sonucuna varmamızı sağlamıştır.

Bu eleme süreci, olay sırasında silahlarını kullanan polis memurlarından birinin ölümcül atıştan sorumlu olabileceğine işaret etmektedir. 

Cumhuriyet Savcısı’nın dava dosyasında 26 polis memurunun tanık ifadesi yer almaktadır. Video çekimlerinde görülen beş memura ek olarak, iki polis memuru olay anında silahlarını kullandıklarını ifade etmişlerdir. Bu atışlar “görülmeyen” atışlardan en azından bazılarını açıklamaktadır. 

Olay sırasında silahlarını ateşlediğini görebildiğimiz beş polis memurunun, ateş ederlerken Tahir Elçi'ye doğrudan, engelsiz bir ateş hattı olup olmadığını ve dolayısıyla ölümcül atışı yapmış olup olamayacaklarını değerlendirdik. 

Tabancanın tutulduğu açıdaki çok ufak değişikliklerin atışların olası çarpma noktasını büyük ölçüde değiştirebileceğini göz önüne alarak, polislerin olası ateş hatlarını değerlendirirken ihtiyatlı davrandık. Dijital modelimizde, Dr. Biçer'in raporuna dayanarak belirlediğimiz, Elçi'nin vurulduğu sırada ayakta duruyor olabileceği en geniş alanın uçlarına doğru söz konusu polis memurlarının omuzlarından başlayan geniş birer “ateş konisi” çizdik.

Araştırmanın zaman dilimi içinde, Elçi’nin olası konumuna doğrudan bir görüş hattı olmadan yapılan her atışı eledik. Geriye altı atış kaldı.

Bu analiz sonucu, polis memurları A ve D'nin silahlarını görünür şekilde ateşledikleri süre diliminde Elçi'ye yönelik doğrudan ancak kısmen engelli ateş hatlarının olduğunu tespit ettik. Dolayısıyla her ikisi de ölümcül atışı yapmış olabilir.

Polis memuru C, 24, 26, 28 ve 29 numaralı atışları yaptığı zaman aralığında Tahir Elçi'ye yönelik net ve engelsiz bir ateş hattı olan tek memurdur. Ölümcül vuruşu onun yapmış olması da olasılık dahilindedir.

Polisin militanlara doğru çok yakın mesafeden ateş edip ikisini de vuramaması, memurların kurusıkı atış yaptığı yönünde söylentilerin sosyal medyada yayılmasına ve bunun Elçi’yi öldürme planının bir parçası olduğu tartışmasına yol açmıştı. 

Tespit ettiğimiz mermi çarpma etkileri ve kurşun delikleri polisin kullandığı mühimmatın kurusıkı değil gerçek olduğunu gösteriyor.

2a. Shot 4 - Gunshot_3.png
2b. Shot 4 - Impact mark_0.png

1a. Shot 21 - Gunshot.png
1b. Shot 21 - Impact mark.png

Eşzamanlı hale getirilen görüntülerde 4 numaralı atışın (üstte) ve 21 numaralı atışın (altta) çıktığı silah ve çarpma etkisi görülmektedir. (Forensic Architecture)

Analizin tanık ifadesi ile desteklenmesi

Olayın resmi tanıklarından sadece biri vurulduğu anda Elçi’yi gördüğünü beyan etmiştir. Tanık bu sahneyi şu ifadelerle anlatmıştır:’

1.Testimony_highlighted.png

Bu anlatıya göre, Elçi, araştırmanın zaman aralığının yaklaşık olarak dört buçuğuncu saniyesinden sonra vurulmuştur. Uğur Yakışır’ın (Koşan 2) silahını atmasından önceki süre dilimini çıkardığımızda, yirmi atış daha eleniyor ve Elçi'nin vurulduğu süre iki saniye yirmi kareye daralıyor.

Böylelikle, araştırmanın zaman aralığı içinde geriye, dokuzunu gözle görülür biçimde polis memurlarının yaptığı on atış kalmaktadır.

Bu 2:20lik zaman aralığını ayrıntılı olarak modelledik. Yakışır, polis memurları C ve D’nin, kameramanın ve Elçi’nin yanından geçerken, iki memurun ateş hatlarının Elçi'ye doğru dönmesine sebep olur. Kamera da Yakışır’ı izlemek için saat yönünde döner, ancak Elçi'nin vurulduğu anı yakalayacak kadar hızlı dönmez. 

Koşarken Yakışır’ın güzergahı, memurların ikisinin de hedefinin Elçi’ye doğru yönelmesine sebep oluyor ve ateş hatları Elçi’nin konumuna yaklaşmaya başlıyor. Yaptığımız analize göre, bu iki memurdan birinin Elçi’yi öldüren atışı yapmış olması kuvvetle muhtemeldir. 

Elçi'nin bulunduğu yere doğru yaptıkları atışlar açıkça görülen polis memurları C ve D kuvvetli suç şüphesi altındadır. Polis memuru A’nın da birkaç saniye öncesinde, Elçi'ye yönelik kısmen engelli ve daha uzakta olsa da doğrudan ateş hattı vardır. Bu memur da dosyada şüpheli olarak değerlendirilmelidir.

2. The runner's trajectory - numbered shots.jpg

Yakışır Yenikapı Sokak’ın ilerisine doğru koşarken polislerin ateş hatlarını saat yönünde kendine ve Elçi’nin muhtemel konumuna doğru çekiyor. Görseldeki sayılar atışların hangi sırayla yapıldığını gösteriyor. (Forensic Architecture)

Elçi’ye tıbbi yardımda bulunuldu mu?

 

Olayın ardından, dört kameradan biri yaklaşık on üç dakika boyunca kayıt yapmaya devam etti. Bu süre zarfında, yakındaki sokaklardan aralıklı olarak silah sesleri gelmekteydi. Elçi’ye herhangi bir acil müdahale yapılmadı, etrafta bulunanlar durumunu kontrol etmeye ya da ona tıbbi yardım sağlamaya çalışmadı.

Araştırmamızın zaman aralığının hemen sonrasında, bir polis memuru telsizle bir yaralı olduğu bilgisini geçiyor. Dört dakika sonra sirenler duyuluyor ve insanlar “ambülans” diye sesleniyorlar.

İkinci militanın olay yerinden uzaklaşmasından on dakika sonra, güvenlik güçleri yakındaki hendeklerden ateş edileceğinden kaygı duyuyorlarmışçasına temkinli bir şekilde hareket etmektedirler. Bu sırada bir polis memuru Elçi’nin hemen yanından geçiyor, durumunu kontrol ettiği görülmüyor. 

Bundan yaklaşık doksan saniye sonra kamera, yaralı polis memuru A'nın olay yerinden tahliye edildiğini kaydediyor. Bundan bir dakika sonra –araştırmanın zaman aralığının bitiminden 12 dakika 30 saniye sonra– zırhlı bir araç geliyor ve Elçi’nin bedeninden birkaç santimetre ötesinde duruyor. Kamera kısa süre sonra kayıttan çıkıyor.

Olayı takip eden gelişmeler

Elçi, yaptığı son basın açıklamasında Sur’da süren çatışmalara son verilmesi çağrısında bulunmuştu. Fakat öldürülmesinin ardından çatışmalar yoğunlaştı.

Dört gün sonra, Eylül ayından itibaren Sur’da hayatın bir parçası haline gelen sokağa çıkma yasakları sürekli hale geldi. Güvenlik güçleri YDG-H’nin hendekle çevreledikleri mahalleleri kuşattı ve buralara erişimi engelledi. 11 Aralık günü birkaç bin kişinin tahliyesine izin verilen bir günlük sürenin ardından on binlerce sivil, çoğu suya veya elektriğe erişimi olmaksızın dört ay boyunca evlerine hapsedildi. Aralıksız sokağa çıkma yasaklarının uygulanmasında keskin nişancı ve zırhlı araçlar kullanıldı.

2016 yılının Mart ayında sokağa çıkma yasağı kaldırıldığında, STK'lara ve diğer gözlemcilere göre 200'den fazla insan öldürülmüş ve cesetler haftalarca sokaklarda kalmıştı.

Sokağa çıkma yasağı sırasında 7000 yıl boyunca sürekli olarak ikamet edilen ilçenin %80’ine tekabül eden sekiz yüz bina tahrip edildi. Zırhlı araçların Yenikapı Caddesi'nden geçmesinin kolaylaştırmak için Elçi'nin önünde basın açıklaması yaptığı caminin duvarları kısmen yıkıldı.

Sur'daki sokağa çıkma yasağı, bölge genelindeki benzer uygulamalardan biriydi. Hükümete göre bu uygulamaların hedefi, militanları kökten temizlemek ve Cizre, İdil, Nusaybin ve Silopi dahil Türkiye'nin ağırlıklı Kürt nüfuslu kent ve ilçelerinde düzeni yeniden sağlamaktı. Bölgedeki sivil toplum kuruluşları ve gözlemcilere göre ise, toplam 200 bin sivilin yaşadığı yerlerin abluka altına alınması kısa süre içinde insani bir felakete dönüştü. Türkiye, Mayıs 2016’da Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’nin bölgedeki insan hakları ihlali iddialarını soruşturmak için personeline izin verilmesi talebini reddetti.

Ölümünün üzerinden üç yıldan fazla bir zaman geçmesine rağmen Tahir Elçi'yi kimin öldürdüğü sorusu yanıtsız kaldı. Araştırmamız, atılabilecek bazı net adımlara işaret etmektedir. En azından, polis memurları A, C ve D şüpheli olarak değerlendirilmeli ve eylemleri soruşturulmalıdır.

Tahir Elçi’nin silahlı çatışma sırasında kasıtsız olarak öldürülmüş olması ihtimal dahilindedir. Bununla birlikte, ölümün etrafındaki olaylar zinciri ve Elçi’nin bir insan hakları savunucusu olarak bölgedeki uzun çatışma tarihindeki konumu, olaya dair soru ve şüpheleri kaçınılmaz kılmaktadır.   

Savcılık tarafından yapılacak kapsamlı, etkili ve şeffaf bir soruşturma, bu sorulara hakkıyla cevap vermenin yanı sıra, Türkiye Cumhuriyeti devletinin vatandaşlarına karşı en temel sorumluluğu olan adaleti sağlaması için acil bir şarttır.

Comments

We encourage anyone to comment, please consult the oD commenting guidelines if you have any questions.
Audio available Bookmark Check Language Close Comments Download Facebook Link Email Newsletter Newsletter Play Print Share Twitter Youtube Search Instagram WhatsApp yourData